Entwined İnceleme,Nasıl Oynanır?

Entwined İnceleme,Nasıl Oynanır?
Video oyunlarında söz konusu müzikal içerikler olduğunda, kaçınızın dikkatini çeker bilemiyorum ancak yeni nesil platformlardan biri olan PS4, bu türden nasibini alan konsollardan. Hatta işin içerisine biraz aksiyon ve biraz da ritim koyduğumuzda, Pixelopus'un Entwined ismi ile buluşuyoruz.

Elimizde Sam Marshall'ın mükemmel melodilerini bir araya getiren ve iki ruhun bir türlü kavuşamayan hikayesini gözler önüne seren bir oyun var. 

Notalar eşliğinde birbirleriyle buluşmaya çalışan iki ruhun hikayesi demiştim sanırım. Evet doğru; bunlardan biri turuncu bir balık, diğeri mavi bir kuşu simgeliyor ve bir araya geldiklerinde muhteşem yükselen ejderhaya dönüşüyorlar. Sizin kafanızdaki iri ejderha kavramından çok, bir Çin Ejderhası kavramını düşünebilirsiniz.  



Sony Computer Entertainment'ın dağıtımcılığını yaptığı Entwined, E3 2014 konferansında kendisini gösteren ve kısa sürede sadece müzikleriyle dikkat çeken bir oyun oldu.

Biraz hikaye, biraz oynanış
Entwined'ın elimizdeki tek hikayesi birbirlerine aşık olan iki ruhun buluşma isteği ancak bir türlü bir araya gelemiyorlar ve oyun boyunca dualshock 4'ümüzün analog tuşlarıyla onları tuzaklardan kurtarmaya çalışıyoruz. Hatta her engeli aştığımızda kulağımıza fısıldayan müzik de bize eşlik ediyor.

Entwined'da her bölüm elementlerin adını alıyor. Toprak, ateş, su ve benzeri elementlerin isimlerini alan bölümler, dilersek bir kere bitirildiğinde, tekrar oynayabiliyoruz. Tabii daha yüksek puan almak için, daha zorlu engellerin de bizi beklediğini belirteyim.

Sürekli ilerleyen bir koridorda, karşımıza çıkan engelleri uygun renklerle tamamlamaya çalışıyoruz. Balığı turuncu renkle, kuşu ise mavi renkle tamamlayarak bölüm boyunca ilerliyoruz. Tabii kimi zaman ikisini bir araya getiren bir de yeşil rengimiz mevcut. Sağ ve sol üst köşede yer alan sağlık çubuklarımız tamamlandığında ise, yeşil bir ejderhaya dönüşebilmek için iki ruhu da bir araya getiriyoruz. Sonrasında olan ortada, ejderha olmanın keyfini çıkartıyor ve koridorun ucundaki ışığı geçerek, bir sonraki bölüme doğru uçmaya başlıyoruz. Olay tabii ki burada bitmiyor. Her bölümde tekrar ayrılan ruhlarımız, aşk hikayelerini farklı grafikler eşliğinde oyuncuya sunuyor. Her seferinde ayrılıyor ve tuzakları doğru şekilde geçtiğimizde, tekrar bir araya geliyorlar.

Biraz grafik
Unity'nin nimetlerinden yararlanan Entwined, kimi zaman hikaye gereği sulu boya tekniği ve kimi zaman ise sanki bizleri uzay boşluğuna davet eden farklı görselleriyle etkiliyor. Hatta ister istemez, kendimizi biraz geçmişte buluyor ve PS2 grafikleriyle bile eğlendirebiliyoruz. Bu durum, kimimiz için büyük bir eksi olsa bile, kim sevmez ki nostalji yapmayı.


Entwined'dan özellikle çevre etkileşimi diye bir şey beklemeyin. Zira oyun boyunca tek yaptığımız, bulunduğumuz ortamı müzik eşliğinde keşfetmek. Doğal olarak biraz duygusallığın ön planda olduğunu, hatta kendinizi rahatlatmak için çerez niyetine zaman geçirebileceğiniz bir oyun olduğunu söyleyebiliriz. Eminim aranızda tekrar oynanabilir bir özelliği olmaıdğı için, Entwined'ı raflarda tozlanmaya mahkum bırakacaklar da olacaktır. 
Devamini Oku..

MotoGP 14 İnceleme,Nasıl Oynanır?

MotoGP 14 İnceleme,Nasıl Oynanır?
Yarış oyunlarında özellikle seçiciliği seviyorsanız ve zor bir motor yarışı arayışındaysanız MotoGP 14 tam size göre. Birbirinden zorlu yarışları ve farklı modları ile MotoGP 14, grafik anlamında geri planda kalsa bile, oynanış bakımından takipçilerini mutlu edebilecek cinsten.


Hem ses, hem de grafik motoru konusunda kendisini geliştirmesine rağmen, MotoGP 14 bir yarış oyunundan çok, bir simülasyon oyunu. Bunu bir kenara not almanızı istereceğim. Yani herkese hitap eden bir içeriğe sahip değil. 

Yarışmaktan fazlası
MotoGP 14; PC, PS3, Xbox 360, PS4 ve PS Vita platformlarında piyasaya çıktı. Her ne kadar bir konsol oyunu olarak düşünülse bile PC tarafında mutlu olan takipçileri elbet vardır. Eğer PC versiyonunu merak ediyorsanız sizi biraz bekleteceğim. Öncelikli olarak işin konsol kısmına bir göz atalım.

MotoGP 14, hem single hem de multiplayer modu ile ön plana çıkıyor. Motor kontrollerinin son derece zor olduğunu belirtmekte fayda var. Sadece eğitim kısmını geçmek bile kiminiz için resmen işkence haline gelecektir.

Single mod içerisinde; Grand Prix, Instant Race, Championship, MotoGP Career, Real Events 2013, Time Attack ve Safety Car Mode gibi içerikler yer almakta. Multiplayer tarafında ise direkt online olarak farklı oyuncularla yarışıyoruz. Ayrıca MotoGP 14, iki kişilik lokal ve 12 kişilik online çoklu oyuncu desteği sağlıyor. Çoklu oyuncuda sürücüler, Grand Prix, Championship, Split Season ve Split Battle modlarıyla birbirleri ile kıyasıya yarışabiliyorlar.


Modlara kısaca giriş yapacak olursak, dilersek yarattığımız yarışçımızı geliştiriyor ve büyük yarışlara hazırlıyoruz, dilersek ünlü yarışçılarla tozu dumana katıyoruz. Ayrıca yarışçılarımızı yaratırken, yaşından tutun, kaç kere yarıştığına kadar, hatta nasıl freni kullanabileceğine kadar birçok içeriği belirleyebiliyoruz. Bizi yönlendiren bir de menejerimiz var. Kimi zaman bizleri bilgilendiriyor ve yarış pistinde nasıl ön plana çıkabileceğimizin taktiklerini veriyor. Bunların yanında sponsorları bağlamak ve tabii ki takipçilerimizi de mutlu etmemiz gerekiyor. Yani başarı basamaklarını çıkmak o kadar kolay değil.

Kişisel yarışçımızı da yarattığımız ve ayrıca ünlü yarışçılarla deneyimleyebileceğimiz MotoGP 14, aynı zamanda bilinen yarış pistlerini ve ülkelerini de ayağımıza kadar getiriyor. Her ülkeye veya pisti seçtiğimizde, giriş ekranında bir belgesel misali oldukça eğlenceli videoları izleyebiliyoruz. Ayrıca pist tanıtımları da oldukça başarılı, hatta kaç dönüş olacağı veya sağa - sola dönüşlerin de ne kadar keskin olacağı konusunda detaylara sahip olabiliyoruz. 

Bir ara grafik demiştik sanki?
Yeni bir grafik motoru ile bizleri karşılayan Milestone'un ilk yeni nesilde çıkan MotoGP ismi MotoGP 14 ve her ne kadar rahatsız eden kaplamalar olsa bile firma, bir önceki eleştirileri göz önüne almış gibi duruyor. Eski fizik motoru üzerinde iyileştirme çalışması yapmış. Ayrıca, Moto3, Moto2 ve MotoGP yarış liglerindeki bütün yarışçıları ve takımları MotoGP 14'te toplamış. Yalnız işin bir de kötü tarafı var; bizi takip eden seyirci animasyonları yok denilecek kadar az ve pistlerin modellemesi çeşitli olsa bile, anti aliasing sorunsalı insanı çileden çıkartıyor ve ister istemez heyecanımız kursağımızda kalıyor.



Son olarakMotoGP 14 genel olarak motor yarışlarını sevenler için "yeterli" ancak PS3 ve Xbox 360 platformlarında yaşanan performans sorunları, ne yazık ki sadece PS4 veya PC platformlarında oyunu oynanabilir hale getiriyor. Bu da herkesin MotoGP 14'ün tadını çıkaramayacağı anlamına geliyor.

Motor ve yarışçı çeşitlilikleri, yarışçımıza kattığımız özellikler ve içerik anlamında gerçekten zengin bir oyun olsa bile PS3 ve Xbox 360 platformlarında MotoGP 14, sınıfta kalmış durumda. PC ve PS4 platformlarında ise zengin içerikler ve özenilmemiş grafiklerle baş başayız.
Devamini Oku..

Astebreed İnceleme,Nasıl Oynanır?

Astebreed İnceleme,Nasıl Oynanır?
Bağımsız yapımların birçoğunun ne kadar başarılı içeriklerle karşımıza çıktığını biliyoruz. İşin içerisinde bol bol aksiyon ve oldukça başarılı bir hikaye olunca da tadından yenmiyor. Özellikle anime kültürüne yakın olan "bazı" oyunların bu konuda ön plana çıktığını bilirsiniz. Astebreed de bunlardan biri ve bağımsız bir firma olan Edelwise'ın gözbebeği.

Astebreed, on the rail türünde ve bir shoot'em up oyunu. Hatta aksiyon ve arcade türlerini de barındıran Astebreed, Mecha kontrolünü oyuncuların deneyimlemesini sağlıyor.

Anime demişken belirtmekte fayda var, Astebreed görünüşte anime içeriklerine sahip olsa bile, oyuncuyu tatmin eden bir yapısı var.

Hikayeye giriş
Astebreed'in belki de tek kötü tarafı hikaye ancak anlatımı veya sunduğu öykü değil, kısa olması. Yani sanki bir animenin finalini izliyormuş gibi hissediyorsunuz. Konuşmalar eşliğinde kontrol ettiğimiz Mecha'mız, korkusuz pilotlarıyla düşmanlarımızı yok etmemizi sağlıyor.

Birçok oyunda yer alan kötüyü yok etme konsepti Astebreed için de geçerli. Birbirine benzeyen ancak farklı amaçlar uğruna savaşan iki kızın inanılmaz savaşına tanıklık ediyoruz. İkiz olan Fiona ve Estine farklı kaderlerin savaşçıları olsa bile Roy isimli savaşçı, bir şekilde partneri Fiona'ya yardım etmeye çalışmaktadır. Zira Estine'nin amacı hem kardeşini, hem de evreni yok etmektir. Roy ve Fiona, acı verici sonuçları olacağını bilse bile onlara savaş taktikleri veren Deniel'i dinlemeyi tercih edip, Mecha'larını daha güçlü hale getirmeyi amaç edinirler ve evrenin karanlığa girmesini engellemek için ellerinden geleni yaparlar.


Daha fazla shoot'em up
Astebreed, ilk bakışta bizleri 80 ve 90'larda atari salonlarından çıkamadığımız günlere götürüyor. Özellikle türü gereği de böyle bir izlenim uyandırması çok normal.

Toplamda altı farklı silahımız mevcut. Bunların üçü yakın, üçü uzak menzilli silahlar. Kimisi hedefe kilitleniyor ve kimisi ise kılıcımızın tadına bakıyor. Aynı zamanda oyunun kendisinin de üç farklı zorluk seviyesi olduğunu belirtmekte fayda var. Zorluk seviyesine göre boss dövüşleri oldukça farklı boyutlara taşınabiliyor. Mecha'mızın kılıcıyla savurduğumuz roketlerden tutun, düşmanımıza otomatik olarak kilitlenen özel silahlarımız bile mevcut. Hatta bölümler ilerledikle Mecha'mızı geliştirip, daha hızlı uçmasını veya daha sert kılıç darbeleri vurmasını bile sağlayabiliyoruz.

Genel olarak Mecha'nın kontrolü bizde değil, en azından kısmen. Füzelerimiz ve uçuş yönümüz bize bağlı olsa bile, on the rail türünün verdiği hareketliliğe sahip olan Astebreed, her yönüyle oldukça eğlenceli. 

Ufak detaylar gözden kaçmaz
Astebreed'in seslendirmesi tamamen Japonca ve dilerseniz sadece düşmanlarımıza odaklanabiliyor, konuşmaları kapatabiliyoruz ancak bunu tavsiye etmiyorum. Özellikle Mecha severlerin, hikayeyi beğeneceğini düşünenlerdenim (neden bu kadar kısa sürdü diye hala sitem ediyorum). İngilizce altyazı seçeneği olan Astebreed, aynı zamanda bölüm boyunca ilerlerken, karakterlerimiz arasındaki diyaloğu da gözler önüne seriyor. Seslendirmeler resmen bir animeden kopup gelmiş kadar başarılı. Mecha'mız zarar gördüğünde karakterlerin çektiği acı bile seslendirmelere yansımış. En azından kuru kuru, sürekli düşman gemilerini yok etmekle ilerlemiyoruz, aksi takdirde oyun gerçekten sıkıcı olabilirdi.


Devamini Oku..

Moebius İnceleme,Nasıl Oynanır?

Moebius İnceleme,Nasıl Oynanır?
En son dört bölümlük Cognition serisi ile karşımıza çıkan Jane Jensen (Gabriel Knight serisi ile ünlü) kendi stüdyosu Pinkerton Road’ın geliştirdiği Moebius – Empire Rising ile bizlere yeniden merhaba dedi. Macera oyunları kategorisinde hiç de fena bir yapım sayılmayan Cognition serisinden sonra Moebius’un duyurulması ile macera oyunu tutkunlarının beklentileri de doğal olarak yüksek olmuştu. Kickstarter kampanyası ile desteklenen yapımdan en az Cognition seviyesinde veya daha da iyi bir yapım beklerken özellikle teknik bakımdan maalesef umduğumuzu değil bulduğumuzu yedik :)

Malachi Rector ile tanışın

Moebius’un ana karakteri ve kahramanımızın adı Malachi (Malakay diye okunuyor) Rector. Takım elbisesinden ödün vermeyen ve oldukça yüksek bir IQ’ya sahip olan Rector, antika işindedir. Rector’un işi zengin insanların servet ödeyerek satın aldığı veya alacağı tarihi eserlere değer biçmektir. Bir bakışta karşısındaki antikanın sahte mi yoksa gerçekten servet değerinde mi olduğunu anlayabilen Rector, doğal olarak kimi müşterisini memnun ederken kimilerine çöp satın aldığını iddia ederek tepesinin tasını da attırabilmektedir. Anlayacağınız, fotoğraf hafızasına sahip olan Malachi Rector’un gözünden hiçbir şey kaçmamaktadır.


Yine günün birinde İspanya’dan yine böyle bir işten dönerken Rector, hükümete bağlı gizli bir organizasyon olan FITA’nın müdürü Amble Dexter’dan kendisi ile görüşmesi üzerine davet edilir. Bay Dexter, Rector’dan antikalara değer biçmesini değil, insanları değerlendirmesini ister. Dexter’ın istediği Rector’un Venedik’e gidip orada öldürülen kadın hakkında bilgi toplayıp “yaşadığı yaşam bakımından tarihte hangi kişiliğe benzediğini” öğrenmesidir. Basit bir örnek verecek olursam; yaşamınızın Napoleon ile benzer olduğunu düşünün. Askeri bir okula gittiniz, yüksek bir rütbe ile atandınız, yabancı bir gücü alt ederek terfi ettiniz, vatan haini ilan edildiniz vs. Dexter da bunu Rector’dan istemektedir çünkü Rector’un inanılmaz bir hafızası ve tarihi bilgisi vardır. İlk olarak Rector işinin sadece sanat eserleri ile olduğunu söyleyerek bunu reddeder ama Dexter’ın ona önerdiği rakamlar Rector gibi elit bir adamın bile iştahını kabartır ve nihayetinde Rector görevi kabul eder. Görevi kabul eden Rector nasıl bir işe bulaştığının farkında bile değildir ve Moebius Teorisi de onunla beraber harekete geçmiş olur.


Moebius’a başlamadan önce ana menüde bulunan “E-Comic”e tıklayarak Malachi Rector’un çocukluğu ve geçmişi hakkında da küçük de olsa bilgi edinebiliyoruz. Bir nevi prequel yani. Moebius’un senaryo olarak selefi Cognition’u arattığını söyleyebilirim. Moebius’ta Cognition’daki karanlık hava, gerilim bulunmamakta. Buna karşın tek olarak ele aldığımızda Moebius’un da hikâyesinin kendine göre bir çekiciliği olduğunu söylemekte fayda var. Oyundaki atmosfer oynadıkça yükseliyor ve Moebius’un ne olduğunu öğrendikçe daha ilginç bir hal almaya başlıyor. Yani ilk başlarda tekdüze olarak adlandırabileceğimiz atmosfer Rector olayların içine daldıkça gelişiyor ve ilginç gelişmeleri beraberinde getiriyor. Ha, bana sorarsanız bazı yerleri gereğinden fazla şişirilmiş ama yinede sıra dışı içeriği ile Moebius – Empire Rising hikâye olarak dikkatleri üzerine çekebiliyor. Ayrıca bahsettiğim gibi Venedik, Kahire, New York, Zürih gibi birçok farklı şehirde bulunmamız oyuna renk katmış.

Analiz, analiz, daha çok analiz
Bir macera oyununu destekleyen önemli direklerden birisi olan bulmacalara ne yazık ki Moebius’ta rastlayamıyoruz. Elbette etrafta kabak gibi duran bir nesneyi alıp yine kabak gibi nerede kullanacağımız belli olan bulmacaları saymazsak. Oynayananı zorlayabilecek puzzle/bilmece tarzı bulmaca Moebius’ta bir tane var sadece. Bunun dışında oyunda analiz yapmaktan başka bir şey yapmıyoruz. Analiz olayı ilk başlarda değişik olduğu için çekici geliyor ama ardı ardına sürekli yapınca bir anlamı kalmıyor. Oyunda iki adet analiz şekli mevcut, birisi puan getiren (bu puanlar hiçbir işe yaramıyor, sadece oyunu kaç puan ile bitirdiğinizi gösteriyor) keyfi analizler ve keyfi olmayan çözülmesi zorunlu analizler. Keyfi analizlerde bir karaktere tıkladıktan sonra çıkan beyin simgesine tıkladıktan sonra karakterin tavrına anlam vermeye çalışıyoruz. Örneğin sert bakıyorsa, ciddi bir adamdır veya bir şeye kızmıştır diyebilir, ellerindeki yarala bakarak sıkça kavgaya karıştığını veya beden gücü gerektiren bir işte çalıştığını tahmin etmeye çalışabiliriz. Doğru tahminleri yaptığınızda da işte puan kazanıyorsunuz.

Zorunlu analizlerde ise öncelikle analiz etmemiz gereken karakter hakkında “data points”lar toplamamız lazım. Bu karakterleri analiz etmek için genelde 8 ila 13 arasında çıkan data pointslara (kısaca bilgi) ihtiyacımız var ve bunları karakterin kendisi veya çevresi ile konuşarak, yaşadığı ortamı inceleyerek elde ediyoruz. Tüm bilgileri topladıktan sonra da Rector artık analizi başlatabileceğini söylüyor ve başlıyoruz bu karakterin tarihteki hangi karakter ile benzerlik gösterdiğini çözmeye. İşte iki çocuğu varsa tarihte başka kimin iki çocuğu var, kim genç yaşta evlenmiş, zengin bir aileden geliyor falan eleyerek tarihi kişiliği buluyoruz. Dediğim gibi ilk başlarda analiz olayı eğlenceli ama analiz etmekten başka bir şey olmayınca bir anlamı da kalmıyor.

Envanter ve kontroller

Moebius’taki envanter Cognition’daki ile hemen hemen aynı. Envanter ekranın sağında duruyor ve imleci o tarafa götürdüğümüz zaman beliriyor. Envanterde bulunan bir nesneye tıkladığınızda kutucuğa seçmiş oluyorsunuz ve insanların üzerinde “çanta” simgesi varsa o kutucuktaki nesneyi kullanmaya çalışıyorsunuz.  Yine envanterin kendi içinde inceleme ve birleştirme tuşları da mevcut. Menü tuşları ise ekranın sol üstünde. Burada ana menüyü görüntüle tuşu, cep telefonu, harita ve hotspot var. Cep telefonu tuşuna sıkça tıklayacağız çünkü içerisinde analiz etme, bilgi edinme, arama, yardım gibi fonksiyonlar var. Harita tuşunu da başka bir mekâna geçmek isterseniz kullanabilirsiniz.  Hotspot (ekrandaki tıklanabilen nesneleri görüntüleme) tuşunu kullanmanıza gerek yok zira klavyenizin space tuşu da bu işi görüyor.


Kontroller ise basit. Rector’u imleç ile istediğimiz yere götürebiliyoruz ve bir nesne/karakterin üzerine tıkladığımızda karşımıza yapılabilecekler çıkıyor. Konuşmak için konuşma baloncuğu, incelemek için göz, analiz etmek için beyin, envanterdeki nesneyi kullanmak için çanta ve bir aksiyon gerçekleştirmek için çark işareti. Etrafta toplayabileceğiniz nesneler zaten gözünüze sokulmuş. Bu arada, nesne lazım olmadıkça Rector o nesneyi almıyor.


Devamini Oku..

Crimsonland İnceleme,Nasıl Oynanır?

Crimsonland İnceleme,Nasıl Oynanır?
Çocukluğumuzun vazgeçilmezlerinden olan o devasa atari salonları, zamanında çılgın shooter oyunlarına ev sahipliği yapmıştır. Onları şimdi konsollarda ve PC platformlarından görünce, ister istemez yadırgıyorum. Eskisine oranla daha kolay ulaşabildiğimiz bazı oyunların, grafik veya benzeri iyileştirmelerle karşımıza tekrar çıkması, çok da şaşılacak bir durum değil aslında. Bu konuya nasıl geldiğimin cevabı da Crimsonland'in kendisinden kaynaklanıyor.

2003 yapımlı Crimsonland, PS4 platformuna tekrar giriş yaparak bol bol yaratık ve örümcek öldürerek tam bir kaos ortamına bizleri davet ediyor. Crimsonland'in ilk görseline baktığınızda aklınızdan geçenleri biliyorum: Doom. Merak etmeyin sadece görsel benzerlik gösteriyor, onun dışında tipik bir shooter oyununun ötesine geçemiyor. Belki yerden yere vurmak, fazla ağır olacak ancak benim tercihim Crimsonland'in, PS4'te değil de iOS platformlarına çıkması. PC üzerine tabletlerde Crimsonland deneyimi çok daha eğlenceli olabilirdi.

2D Arena shooter özelliğiyle ön plana çıkan Crimsonland'in kontrolü son derece kolay. Genelde analog tuşlarıyla karakterimizi yönlendirip, nişan alıyoruz. R2 tuşuyla da düşmanlarımızın beyinlerini parçalıyoruz ya da neresine isabet ederse artık. 


Oyunun hikaye bölümü toplamda 60 bölümden oluşuyor ve her bölümde dalga dalga yaratıklar geliyor. Yaratıklardan düşen silahları veya güçlendirmeleri toplayıp, dalgadan kurtulmaya çalışıyoruz. Tabii bölüm sonunda birbirinden güçlü ve daha fazla hasar veren silahların düşeceğini de dip not olarak eklemiş olayım. Her birinin farklı özellikleri ve vuruş kuvvetleri mevcut, tabii nişan alırken hareket halindeki yaratıkları öldürmek, bazı silahlarda daha zor. Tek vuruşta öldürülemeyen yaratıklarda ve bazı bölümlerde doğru silahı kullanamazsanız, sevgili ölüm meleğinin misafiri oluyorsunuz. 

Hikaye deyince arka planda çok güçlü bir senaryo varmış gibi düşünmeyin. Dalga dalga gelen yaratıkları öldürüp, post-apokaliptik bir dünyada hayatta kalmaya çalışan biriyiz biz.

Crimsonland'in hikaye modu dışında ayrıca Survival Mod tarafı da mevcut. Survival Modu, Dead Nation'daki ve Rosegun'daki gibi ilerliyor, ayrıca beş farklı seçenekle karşımıza çıkıyor. Her seçenekle hikaye kısmında kazandığımız ödülleri kullanarak, daha zorlu düşmanlarla karşılabiliyoruz. Ayrıca dört kişilik seçeneğiyle ortalığı kana bulamanız da mümkün. Tabii 4 kişi olduk, oh rahatız hissiyatını yakalamadan, daha hızlı yaratıkların üzerinize çullanacağını da belirteyim. Survival modun herhangi bir sonu da olmadığına göre, ne kadar dayanacağınızı test etmenizin en güzel yanı.


Genel olarak başarılı müzikleri ve arkadaşlarınızla vakit geçirebileceğiniz eğlenceli bir oyun olsa bile, Crimsonland'in PS4 platformunu tercih etmesi çok da doğru bir tercih değil. Sanki tamamlanmamış bir oyun hissiyatını yaratması, Crimsonland'in diğer kötü yanı. Özünde eğlenceli olması ve çerezlik bir oyun olması, Crimsonland'i ayakta tutan tek etmen olabilir.
Devamini Oku..

Sentris İnceleme,Nasıl Oynanır?

Sentris İnceleme,Nasıl Oynanır?
Günümüzde oyun geliştiricileri için Kickstarter'ın yeri ve önemi büyük. Bunun ardındaki en önemli sebep ise, oyun firmalarının risk almak istememeleri ve bilindik yollar aracılığıyla, yeni şeyler denemeden, piyasayı birbirinin aynı ürünlerle domine etmeleri. Tabii bu durum, Kickstarter ile sonlandı ve küçüklü büyüklü pek çok stüdyo, hayal güçlerinin rehberliği ışığında birbirinden "bağımsız" oyunlar geliştirmeye başladılar.

İşte Kickstarter desteğini arkasına alan son oyun ise, yarı bulmaca yarı ritim tutma türüne ait Sentris

Sentris, yapısı itibarıyla oldukça sevilen ve bilinen Osu'dan ayrılmakta. Osu'da yapmamız gereken karşımıza çıkan noktalara, şarkıya uyumlu bir ritim eşliğinde ve tam zamanında tıklamaktı. Dahası, Osu'nun temel amacı, reflekslere dayalı bir ritim oyunu olmakken, Sentris'te yapacağımız işler biraz farklı. Öncelikle Sentris'te oluşturacağınız ritim, çözmüş olduğunuz bulmacanın bir yan ürünü. Yani Sentris'te ana amacını ritim tutmak değil, bulmacayı çözmek. Tabii bulmacayı çözmek ve bölümü tamamlamak bir hayli zor. Ayrıca Sentris, Osu gibi reflekse dayalı değil, gözleme ve dayalı bir bulmaca oyunu. Yani elinizde bulunan renkler bittiğinde -ki illaki bitecek- tehlike çanları sizin için çalacak.

Öncelikli olarak Sentris'te bulunan zorluk seviyelerinden ve oyun modlarından bahsedeyim.



Sentris'in erken erişim sürecinde, henüz oyun modları bulunmamakta. Bunun yerine oyunumuz, "kolay", "orta" ve "zor" olmak üzere üç farklı zorluk moduna sahip. Ayrıca modlar, kendi altlarında birbirlerinden farklı yapılara sahipler. Örnek vermek gerekirse kolay modunda üç alt seviye, orta zorlukta bulunan iki farklı seviyenin yanı sıra zor modunda ise, tek bir seviye bulunmakta ve inanın, zorluklar arasında gerçekten hatırı sayılır bir seviye farklı mevcut.

Gelelim Sentris'i Osu'dan ve Guitar Hero gibi oyunlardan ayıran bir diğer unsura

Sentris'te, oyun alanı olarak dört katmanlı bir çember bulunmakta. Sahip olduğumuz çember, farklı bölgelerinde ve farklı katmanlarında, bir takım içi boş kutucuklara sahip ve işte Sentris'in bulmaca kısmı, burada devreye girmekte. Çemberin üst kısmında sahip olduğumuz türlü renkteki çubuklar ile, dönen çemberin etrafındaki kutucukları doldurmalıyız. Maalesef bu sayede oluşturulan bulmacalar, işimizi bir hayli zorlaştırmakta.

Peki ya oynanış yapısı?

Sentris'te faremizin sağ tuşu ile doğduracağımız çubukların boyutunu ayarlıyoruz. Bunu sebebi ise çemberimizin çok katmanlı olması. Yani doldurmamız gereken kutucuk, ikinci katmanda bulunuyorsa faremizin sağ tuşuna iki kere basmalı ve çubuğumuzun boyunu arttırmalıyız. Faremizin sol tuşu ile de oluşturduğumuz çubuğumuzu, doğru zamanda kutucuğun içine bırakabiliyoruz. Son olarak faremizi yukarı ya da aşağı doğru sürüklediğimizde ise, çubukların farklı renklerini seçebiliyoruz ki bu, Sentris'in bulmaca unsurunu ortaya çıkaran regane mekanik konumunda.



Gelelim Sentris'in bulmaca yapısına


Sentris'te bulunan çemberimize, sadece belirli sayıda ve renkte çubuklar bırakabiliyoruz. Örnek verecek olursam, oynadığımız bölüm gereği kullanabileceğimiz dört kırmızı çubuğa sahibiz diyelim. Dört kırmızı çubuğumuzun hepsi oyun alanında bulunuyorsa, koyma sırası tekrar kırmızı çubuğa geldiğinde çembere koyduğumuz kırmızı çubuklardan ilki çemberden yok olup kullanılabilir olarak elimize geliyor. Bunun önüne geçebilmek için faremizi yukarı veya aşağı kaydırıp farklı renkler seçebilirsiniz ancak inanın yapması, söylemesinden çok ama çok daha zor.

Son olarak Sentry'de, bulmaca çözebileceğimiz ve içimizi bir nebse olsun ferahlatacak 11 farklı arka plan bulunmakta. Tabii arka planların bulmacalara ya da oynanışa herhangi bir katkıları yok ancak sürekli aynı arka plana bakan ve bundan rahatsız olan oyuncular için farklı alternatiflerin oluşturulması her zaman iyidir.



Sonuca gelelim

Sentry, açıkçası ritim tutma türü oyunları seven kesime değil, tam aksine bulmaca türünü seven oyunculara hitap eden bir oyun olarak karşımıza çıkmakta. Ayrıca oyun, henüz erken erişime yeni açıldığı için ve alfa aşamasında bulunmasından ötürü, oyunun arayüzü hakkında kötü bir şey söylemek için henüz erken. Eğer siz de farklı türde ve zorlayıcı bulmaca oyunları arıyorsanız, 
Devamini Oku..

The Golf Club İnceleme,Nasıl Oynanır?

The Golf Club İnceleme,Nasıl Oynanır?
Öyle bir yer ki oyun dünyası, yeterince paranız ve şöhretiniz yoksa kolay kolay söz sahibi olamıyorsunuz. Bu nedenle küçük bütçelerle ortaya çıkan ve büyük firmalara bağlı olmayan “indie” diye tabir edilen yapımlar, tam bir kurtlar sofrasında buluyorlar kendilerini. Kanadalı yapımcı HB Studios tarafından geliştirilen The Golf Club da sessiz sedasız piyasaya sürülen, grafikleri ve gerçekçi oyun tarzı ile iddialı olduğunu dile getiren bir golf oyunu. Piyasanın en az oyun üretilen klasmanı olan golf türünde karşımıza çıkması bir avantaj elbette, ama oyun o kadar da başarılı mı, gelin birlikte irdeleyelim.

Durumum yoktu kardeş, okuyamadım

Aslında şimdi döşenip golf sporunun bir iddiaya göre Çinliler tarafından icat edilmiş olduğuna, başka bir iddiaya göre de Romalıların MÖ dönemlerde golf benzeri bir spor ile ilgilendiklerine değinmek isterdim ama önceki incelememin ardından sizlerden gelen, “özet geç, değerli din kardeşim!” ve “durumum yoktu, okuyamadım” şeklindeki tepkileri göz önüne alarak, direkt konuya, yani The Golf Club’a geçiyorum.

PGA Tour gibi daha fazla kitleye hitap etmek yerine, tamamen gerçekçiliğe odaklanan ve golf sporunun gerçek tutkunlarına hitap eden bir oyun yapmayı kafasına koymuş olan yapımcılar, The Golf Club’da kelimenin tam anlamıyla bir simülasyon oluşturmaya çalışmışlar. Sunulan kontrol sisteminden, bölüm tasarımlarına ve ekran üzerindeki bilgilendirme simgelerine kadar, sadece golf hakkında bilgi sahibi olanları baz almışlar. Hal böyle olunca golf oyunu ile hiç tecrübesi olmayan ya da bu oyun ile hasbelkader karşılaşmış insanlar için uzun bir alışma evresi ortaya çıkıyor diyebiliriz.

Ya vezir olurum ya da rezil

Golf sporunun en kritik noktası olan topa vuruşun, tamamen analog kol ile yapıldığını belirterek söze başlayalım. Yapımcılar gerçekçilik oluşturmak adına, oyuncunun topa istediği miktarda vurabilmesi için analog kolu geriye doğru çekip, istediği hızda ileriye ittirmesi üzerine bir sistem kurmuşlar. Bilgisayarda da durum pek farklı değil. Bu sefer de farenizi geriye çekip ileriye ittirerek topu fırlatıyorsunuz. Topa vururken herhangi bir çizgi ya da bar ortaya çıkmadığından tamamen sizin önsezileriniz devreye giriyor. Analog kolu ne kadar geri çekeceğini ve ne kadar hızlı biçimde ileri iteceğinizi hislerini kullanarak belirlemeniz gerekiyor. Bu sistemi kullanmaya başladığınızda, Wii’nin hareket algılayıcı kumandasında ilk kez bowling oynayan misafir çocuğu gibi yüreğiniz heyecanla doluyor ama bir süre sonra bu kontrolün haddinden fazla zorladığını da tecrübe ediyorsunuz. Simülasyon yarış oyunlarındaki tüm yardımlarını kapatıp, yağmurlu havada viraj dönmeye dönüşüyor bu kontrol sistemi. Alışması da uzmanlaşması da zor.


Tamamıyla golf tutkunlarına hitap ettiği için, amacımızın en vuruş yaparak topu deliğe sokmamızın gerektiğini; sopa seçiminin, rüzgârın ve zeminin eğiminin ne kadar önemli olduğunu detaylı biçimde anlatmaya gerek yok sanırım. Yapımcılar tüm bu dış etkenleri gerçek hayatta olduğu gibi detaylı ve özüne uygun biçimde oyuna aktarmayı başarmışlar. Özellikle topun düştüğü yerdeki zeminin özelliği ve açısı, en az rüzgâr ve sopa seçimi kadar hayati ölçüde oyunu etkiliyor.

Spikerden mutlaka bahsetmemiz gerek. Her atışın ardından mantıklı yorumlarda ve tavsiyelerde bulunuyor sanal anlatıcımız. Açık konuşmak gerekirse, vasat üstü seviyede bulduğum oyunun spikeri beni biraz şaşırttı diyebilirim. Diğer spor oyunlarındaki saçmalayan spikerler yerine, buradaki anlatım çok daha gerçekçi ve gelişen olaylarla daha örtüşlür biçimde karşımıza çıkıyor.
Devamini Oku..

Like Us